Wednesday, June 29, 2005

Bilimkurgu Ve Emperyalizm



"Science fiction is that branch of literature which is concerned with the impact of scientific advance upon human beings." Bilimkurgu, bilimsel ilerlemenin insanoğlu üzerine etkisiyle ilgilenen edebiyat dalıdır. Isaac Asimov.

Bilimkurgu ve emperyalizm hakkında kısa bir yazı burada.

Tuesday, June 28, 2005

Dünyanın En Kısa Bilimkurgu Öyküsü



Profesör John, yıllardan beri zaman konusu üstünde çalışıyordu.
“Fakat sonunda çözümü buldum,” dedi kızına. “Makine bizi geçmişe götürecek.”
Makinedeki düğmeye bastı.
“Bununla zamanı geriye çalıştıracağız.”
“Çalıştıracağız geriye zamanı bununla.”
Bastı düğmeye makinedeki.
“Götürecek geçmişe bizi makine,” kızına dedi. “Buldum çözümü sonunda fakat.”
Çalışıyordu üstünde konusu zaman beri yıllardan John Profesör.
Fredric Brown

Saturday, June 25, 2005

Diğer Ülkelerde Bilimkurgu

Batı'da bilimkurgu ödüllerini kazananlar arasında sadece İngilizce yazan ülkelerden yazarlar mevcut. Bu diğer ülkelerde bilimkurgu edebiyatı olmadığını veya bilimkurgunun İngilizce yazanlara özgü bir edebiyat olduğunu göstermiyor. Oskar ödüllerinin Holywood dışında sinema olmadığını göstermediği gibi.. Bu biraz 1987 öncesi demir perde politikasının sonucu.. Aslında Stanislaw Lem Batı'da en iyi tanınan bilimkurgu yazarı çünkü kendi eserlerini İngiliz dili eğitimi sayesinde İngilizce yazma veya çevirme şansına sahip.. Diğer doğu bloku kökenli yazarlar çoğunlukla İngilizce'ye çevrilme şansına bile kavuşamamışlar . Halbuki Doğu bloku ülkelerinde çok canlı bir bilimkurgu edebiyatı mevcut. Rusya'nın İngilizce yazılan ülkelerden sonra en çok bilimkurgu (edebiyat ve sinema) üreten ülke olduğu biliniyor. Hatta Macaristan ve eski Çekoslavakya en çok bilimkurgu yazarına sahip ülkeler olmuş. Eski doğu bloku ülkelerinde üretilen bilimkurgu halen keşfedilmeyi bekliyor. Şu siteler belki bu ülkelerdeki bilimkurgu fikir verebilir: Russian SF&F, SF Countries.
Dostoyevski'nin ülkesinden iyi bilimkurgu çıkmaması garip olurdu bence.. Bu ülkelerden bilimkurgunun Türkçe'ye çevrilmesi İngilizce üzerinden olduğu için değerinden epey kaybediyor olmalı. Zaten bildiğim kadarıyla Arkadi ve Boris Strugatski kardeşler dışında örneği de yok. Diğer ülkelerde de mesela Fransa ve İtalya'da bilimkurgu yazılıyor ama tanınma şansına ulaşan veya Türkçe'ye ulaşabilen yine bildiğim kadarıyla yok.
Türkiye'de bu ülkelerden bilimkurgu Türkçe'ye ulaşmadıkça veya Türkçe bilim kurgu gelişmedikçe İngilizce yazılan ülkelerden çevrilen bilimkurgunun alternatifi yok. Ancak diğer ülkelerden değişik bilimkurgu örnekleri okumak güzel olurdu..

Friday, June 24, 2005

Bilimkurgu ödülleri

Türkiye Bilişim Derneği bilimkurgu hikayeleri için bir yarışma açmış. Bu ödül Türkiye’de bilimkurgunun için güzel bir gelişme olabilir.. Belki bir teşvik ama sürekli olması güzel olur.

Sinema için Oscar ödülleri takip edilen ve hatta sinema severler için izlenmesi gereken bir olay.. Bilimkurgu edebiyatı için de dört büyük ödül var: Hugo, Nebula, John W. Campbell ve Arthur C. Clarke ödülleri. Hugo ve Nebula ödülleri birçok kategoride verilirken son iki ödül romanlar için.

Hugo ödülleri 1953’den bu yana World Science Fiction Society (WSFC) tarafından yılllık toplantılarına katılan okurların oylarıyla veriliyor. Bu ödül kazanan kitabın edebi değeri kadar yazarı ve popülerliği ile ilişkili olarak veriliyor. Kazanan kitaplar ve yazarlar size tanıdık gelecek. Özellikle eskilerin büyük kısmı, bilmkurgunun büyük isimleri, Türkçe’ye çevrildi ancak yenilerin çoğunu bilmiyoruz. Aşağıda roman ödüllerini kazananların listesini ekledim.

2004 Paladin of Souls - Lois McMaster Bujold
2003 Hominids - Robert Sawyer
2002 American Gods- GodsNeil Gaiman
2001 Harry Potter and the Goblet of Fire - J. K. Rowling
2000 A Deepness of the Sky - Vernor Vinge
1999 To Say Nothing of the Dog - Connie Willis
1998 Forever Peace - Joe Haldeman
1997 Blue Mars - Kim Stanley Robinson
1996 The Diamond Age - Neal Stephenson
1995 Mirror Dance - Lois McMaster Bujold
1994 Green Mars - Kim Stanley Robinson
1993 A Fire Upon the Deep - Vernor Vinge
1993 Doomsday Book - Connie Willis
1992 Barrayar - Lois McMaster Bujold
1991 The Vor Game - Lois McMaster Bujold
1990 Hyperion - Dan Simmons
1989 Cyteen - C.J. Cherryh
1988 The Uplift War- David Brin
1987 Speaker For the Dead - Orson Scott Card
1986 Ender's Game - Orson Scott Card
1985 Neuromancer - William Gibson
1984 Startide Rising - David Brin
1983 Foundation's Edge - Isaac Asimov
1982 Downbelow Station - C.J. Cherryh
1981 The Snow Queen - Joan D. Vinge
1980 The Fountains of Paradise - Arthur C. Clarke
1979 Dreamsnake - Vonda McIntyre
1978 Gateway - Frederik Pohl
1977 Where Late the Sweet Birds Sang - Kate Wilhelm
1976 The Forever War - Joe Haldeman
1975 The Dispossessed - Ursula K. Le Guin
1974 Rendezvous with Rama - Arthur C. Clarke
1973 The Gods Themselves - Isaac Asimov
1972 To Your Scattered Bodies Go - Philip Jose Farmer
1971 Ringworld - Larry Niven
1970 The Left Hand of Darkness - Ursula K. Le Guin
1969 Stand on Zanzibar - John Brunner
1968 Lorf of Light - Roger Zelazny
1967 The Moon is a Harsh Mistress - Robert A. Heinlein
1966 This Immortal - Roger Zelazny
1966 Dune - Frank Herbert
1965 The Wanderer - Fritz Leiber
1964 Way Station - Clifford Simak
1963 The Man in the High Castle - Philip K. Dick
1962 Stranger in a Strange Land - Robert A. Heinlein
1961 A Canticle for Leibowitz - Walter M. Miller, Jr.
1960 Starship Troopers - Robert A. Heinlein
1959 A Case of Conscience - James Blish
1958 The Big Time - Fritz Leiber
1956 Double Star - Robert A. Heinlein
1955 They'd Rather be Right - Mark Clifton and Frank Riley
1953 The Demolished Man - Alfred Bester

Nebula ödülleri ise Science Fiction and Fantasy Writers of America (SFWA) tarafından 1965’den bu yana veriliyor. Ödüller daha çok kitabın popularitesinden çok edebi değeri yönden değeriyle ilişkili veriliyor. Aşağıda kazanan kitapları ve yazarları görebilirsiniz. Birçoğunun Hugo ödülleri ile aynı olduğunu farkedeceksiniz.

2004 Paladin of Soul - Lois McMaster Bujold
2003 Speed of Dark - Elizabeth Moon
2002 American Gods - Neil Gaiman
2001 Quantum Roses - Catherine Asaro
2000 Darwin's Radios - Greg Bear
1999 Parable of the Talents - Octavia Butler
1998 Forever Peace - Joe Haldeman
1997 Moon and the Sun - Vonda N. McIntyre

1996 Slow River - Nicola Griffith
1995 Hobson's Choice(also known as Terminal Experiment) - Robert J Sawyer
1994 Moving Mars - Greg Bear
1993 Red Mars - Kim Stanley Robinson
1992 Doomsday Book - Connie Willis
1991 Stations of the Tide - Michael Swanwick
1990 Tehanu: The Last Book of Earthsea - Ursula K. Le Guin
1989 Healer's War - Elizabeth Ann Scarborough
1988 Falling Free - Lois McMaster Bujold
1987 Falling Woman - Pat Murphy
1986 Speaker For The Dead - Orson Scott Card
1985 Ender's Game - Orson Scott Card
1984 Neuromancer - William Gibson
1983 Startide Rising - David Brin
1982 No Enemy But Time - Michael Bishop
1981 Claw of the Conciliator - Gene Wolfe
1980 Timescape - Gregory Benford
1979 Fountains of Paradise - Arthur C. Clarke
1978 Dreamsnake - Vonda N. McIntyre
1977 Gateway - Frederik Pohl
1976 Man Plus - Frederik Pohl
1975 Forever War - Joe Haldeman
1974 Dispossessed - Ursula K. Le Guin
1973 Rendezvous With Rama - Arthur C. Clarke
1972 The Gods Themselves - Isaac Asimov
1971 Time of Changes - Robert Silverberg
1970 Ringworld - Larry Niven
1969 Left Hand Of Darkness - Ursula K. Le Guin
1968 Rite of Passage - Alexei Panshin
1967 Einstein Intersection - Samuel R. Delany
1966 Babel-17 - Samuel R. Delany
1966 Flowers for Algernon - Daniel Keyes
1965 Dune - Frank Herbert

Diğer iki ödülden
Arthur C. Clarke ödülleri birönceki yıl İngiltere’de yayınlanan en iyi bilimkurgu romanına Clarke’ın kurduğu bir vakıf, BSFA ve International Science Policy Foundation tarafından seçilerek veriliyor. John W. Campbell ödülleri ise en iyi yeni bilimkurgu yazarlarına Hugo ödülleri ile beraber veriliyor.

Bu ödülleri kazanan kitaplar ve yazarlar bilimkurgu okuru için bir okuma listesi gibi.. Birçoğunun Türkçe'ye çevrildiğini farkedeceksiniz ancak hepsinin Türkçe’ye çevrilmemiş olması cansıkıcı..

Sonuçta iyi bilimkurgu iyi edebiyattır
.

TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması Başlıyor

Katılım şartları ve ödülleri TBD'nin sitesinde bulabilirsiniz. Yarışmaya son katılım tarihi ise 02 Eylül 2005. Yarışmaya öykülerinizi postayla gönderebileceğiniz gibi e-posta ile de gönderebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.

Wednesday, June 22, 2005

Yetkili (bilimkurgu öyküsü)

- Buradalar.

Dedi, nasıl devam ettiğini sadece o ikisi bilebildi ama devam etti:

- Çok uzun zaman geçmemiş, ama yeteri kadar değişiklik yapmışlar.

Jüpiter’in dışında, büyük gazdan küreyi belirgin bir hilal şeklinde görecek kadar yakında büyük bir karaltı halinde sessizce bekliyordu. Dünyadan hiçbir radyo teleskoba görünmüyordu.

- 1960’lı yıllarda bir komedi filmi çekmeyi başarabilmiş sadece.
- Büyük bir başarısızlık, diye hayıflandı öteki.

İki yaratık kendilerince konuşuyorlardı ama homurtuydu duyulan sadece.

- Çok sayıda insana ulaştık mı?
- Yeterince...
- Uyanışa ne kadar zamanda hazır olacaklar?
- Savaşa engel olmak için şu an bütün bütün bir yenilgi senaryosu yazdık insanoğlu için. “Görüntüde” sadece tabii.
- Bir önceki başarısızlığı düşünecek olursak ben yine de hayalci olmayalım diyorum.
- İçlerinden yetkili birini seçtik, herşeyi anlatacağız. Diğer haberdar olanlar da yetkilinin sözlerini dinleyecek.
- Bizim geleceğimizi biliyorlar. Mesih beklentisiyle alay ediyorlar. Biyolojik evrim karşıtı olanlar neredeyse afaroz ediliyor.
- Bunlar önemsiz şeyler. Detaylar sadece. Asıl tahribat korkunç. Bütün kitle iletişim araçlarını işgal etmişler. Bu küçücük mavi gezegendeki tahribat benim galakside gördüklerim içinde en korkuncu.

Birkaç yüz milyon kilometre ötede, dört tipte “insan” vardı. Sadece bir adet “Yetkili”, sayıları yüzü bulmayan “Haberdar Olan”, sayıları milyarlarca olan köleler ve “Onlar”. “Onlar” da kendilerine insan diyordu ama değildiler.

Bir önceki başarısızlık gerçekten büyük olmuştu. Bütün gezegen gülmüştü. “Yetkili” seçilmişti. “Yetkili” çalışmıştı. Bütün mesajları verdi, dünya çapında gösterilen bir film çekilmesini sağlamıştı, ama bütün insanlık anlatılanları ironi zannetmişti. Çok sevilen bir komedi filmi oldu ama etkisi nedense çok kısa sürdü, hemen unutuldu. Yapımcılar filmin adını da değiştirmeye zorlanmışlardı. Çok zekice planlarla, abartarak, tehdit ederek, gizlice...

“How to murder your wife – Karınızı nasıl öldürürsünüz”

Eski “Yetkili” çok kısa bir süre önce acılar içinde ölmüştü. Yeni bir yetkili seçilmişti. Bambaşka ve daha güçlü biri.

- Son yıllarda iş iyice çığrından çıktı. Dedi. Bütün gezegende herşey onlar için. Artık alenen savaş ilan etmekten hiç çekinmiyorlar. Bütün dillerde yaptıkları yayınlarla, kendilerini zavallı olarak gösteren sözler kullanarak acındırıyorlar.
Bilgiççe homurdandı. Dev teleskopla mavi gezegene bakmaya devam ederek dertli dertli iç geçirdi:

- Aldebaran 3 teki manzarayı hatırlıyor musun? Uyanış’tan sonra gerçek yüzleri ortaya çıkmıştı... Korkunçtu... Bütün gezegen “Asalak”lardan kurtulmak için ne yapacağını bilemez halde çılgına dönmüştü. Köle ettikleri tarafından köle edileceklerini anladıklarında sakinleşmiş ve kabullenmişlerdi.

“Asalak” dediği anda hep yaptığı ve yapmaya mecbur olduğu vücut hareketlerini tekrar etti. “Onları” andığında yapılması mecbur olan hareketleri.

- Mantıklı olmadıklarını biliyorlar. Lider olmadıklarını biliyorlar. İtaat etmeleri gerektiğini biliyorlar. Ama yine de kendilerine hakim olamıyorlar. Pişman olmuyorlar. Efendilerini değiştiriyorlar, değiştirmek için bütün güçleriyle çabalıyorlar, değişim gerçekleştikten sonra yine mutlu olmuyorlar efendilerini değiştiği için aşağılıyorlar.
- Bu mavi gezegende çok sinsice başka bir yol bulmuşlar gözden kaçırıyorsunuz... Biyolojik olarak bağımlı kılmışlar. Ve gen haritalarını değiştiriyorlar. Çok sabırlılar. Sabırla sıralarının gelmesini bekliyorlar. Hem biyolojik hem de duygusal mecburiyet rolünü üstleniyorlar. Zavallı köleler, en güzel sanat eserlerini ortaya koyuyor, şaheserler inşa ediyorlar. Tac Mahal'i hatırlıyorsun değil mi? Gezegendeki herkesi kendilerine benzetecekler. Artık çok az kişi sakal bırakıyor. Artık bıyık bırakanlar kendilerine iş bulamıyor, açlık ve sefalet tehlikesi altında kalıyor. Gezegendeki başka türlerin derilerini yüzüyorlar, daha güzel görünmek için.
- Kendi silahlarıyla vuruldukları da oluyor.
- Nasıl?
- Yavruları en büyük zaafları. Ama intikamlarını almakta gecikmiyorlar. Yavruları yetişkin birey olduğunda “Asalak” olanlarla işbirliği yaparak diğer eşeyi yok ediyorlar. Hem de için için... Çok sıkı bir takım oluyorlar.
- Bence en büyük zaafları bu değil.
- Nedir?
- Kendi bireyleri arasında milyonlarca yıldır değişmeyen, galaksinin her köşesini harabeye çeviren bitip tükenmek bilmeyen savaş...
- Ama burada böyle bir savaş yok?
- Çünkü buradaki köleleri paylaşmak şu an onlar için sorun değil... Kölelerin sayısı azaldığında tekrar görmek ister misin burayı?
- Sayıları azalıyor zaten... O yüzden buradayız... İşimize bakalım...
- Yetkili geldi mi?
- Evet içeride... Türkiye’den geldi...

“Yetkili” yanlarına geldiğinde homurtular değişti insan sesine benzemeye başladı. “Yetkili” konuştu, nefes bile almadan, ara vermeden konuştu...

- Birbirleriyle kavga eden köleleri gördükçe üzülüyorum. Televizyonda her gün üremeyle ilgili yayınlar yapıyorlar. Büyük işyerleri başta olmak üzere artık sadece onlar işe alınıyor. İşsiz, aç, erken yaşlarda ölen kölelerin sayısı artıyor. Bütün bakterilere, virüslere, kansere karşı kölelerin direnci kalmadı. Kendi üreme ritüellerini bütün gezegene gayet doğalmışcasına yaydılar. Onlar için fabrikalarda zavallı köleler tarafından açlık pahasına üretilen ürünler gezegen çapında pazarlanıyor artık. Son elli yılda pazarlama bilimini keşfettiler. Reklamcılığı keşfettiler. Kendilerini pazarlıyorlar. Onlar gibi olmak artık dünyadaki en makbul şey. Görüntünüz bile onlara benzemeli. Yoksa sizi bağladıkları biyolojik silahlarını sizden uzak tutuyorlar. Korkunç... Geçen gün TV’de gördüm... Bir “Asalak” kölesinin yüzünde çıkan tüylere dokunuyor ve iğreniyordu. İğreniyordu! Zavallı köleler... Günde neredeyse yirmi saat çalışan köleler biliyorum... Sadece “Asalakları” mutlu etmek isteyen köleler... Asla mutlu olmayan “Asalaklar”.
- Seni çok iyi anlıyoruz sayın “Yetkili”. Ama inanın ki bütün galakside çok daha korkunç manzaralar gördük. “Asalaklar” böyledir. Sadece yoketmeyi bilirler. Sadece tüketirler. Hayatı ürettikleri bir yalandır. Onlar gelmeden evvel siz yine üretebiliyordunuz... Onlara ihtiyacınız yok, ama şu an için bunu unuttunuz. Ama az kaldı... Senin çabalarınla “Uyanış” gerçekleşecek.
- Bu ağır bir sorumluluk. Yüzbinlerce yıllık direnişimiz ülkemde hala devam ediyor ama artık bizim de direncimiz kırıldı.
- Artık git... Ve “Uyanış”ı başlat.


Kağıtları masanın üzerine bıraktı. Sakinleştiricinin etkisiyle en az beş saat daha uyuyacak olan adama baktı. Çok tipik bir vaka idi. En ufak bir orijinallik yoktu. Bilimsel bir makaleye konu edilecek bir hali yoktu. Rodin’in düşünen adam heykelinin yanından geçip yemekhaneye giderken aklından işte bunlar geçiyordu. Doçent olabilmesi için ona çok daha orijinal birşeyler lazımdı.

Monday, June 20, 2005

Dune

J.R.R Tolkien’in fantazi edebiyatının (ki bilim kurgu ile birçok ortak noktası vardır ancak bilimkurgu okurlarını ‘olabilecek hayaller’ evreninde dolaştırırken fantazi ‘keşke olsaydı’ evreninde okurlarını bağlar) doruğu olan ‘Yüzüklerin Efendisi’ ile ortaya koyduğu meydan okumaya bilimkurgu edebiyatının cavabı belki de Frank Herbert’in Dune kitabıdır. Dune’un evreni de kısmen fantazi edebiyatın evrenine benzer, dükler, baronlar, imparator, cadılara karşılık gelebilecek Bene Gesserit’ler, büyücü Merlin’e benzer mentatlar, kılıç ustaları...

Dune’un dilinde belki ingiliz dili edebiyatı profesörü olan J.R.R Tolkien’in edebi güzelliği yoktur ancak Dune’da Yüzüklerin Efendisi’inde olmayan birşey vardır. Romanın candamarı olan bu gezegen, Dune için bir ekoloji oluşturmuştur. Herbert’in şu ana kadar bildiğimiz insanlığın kültür birikimini ve dinlerini geleceğe, sanki zamanın değişimini yükleyerek taşımıştır. Politika, entrikalar bize şu anda yaşanan dünyanın yansıması gibi görünür. Yüzüklerin Efendisi’ndeki siyah beyaz iyi kötü ayrımı, çocuksu fedakarlık ve arkadaşlık burada yoktur.Burada insanlık gelecekteki hali böyle olabilir mi sorusunu çok rahat düşündürür.




Çöken ve yozlaşan bir imparatorluğun büyük güçlerine ve diğer büyük güç odaklarına karşı haksızlığa uğramış, ailesi hileyle yokedilmiş ama olağanüstü yetenekleri olan (sanki Nietzsche’nin Übermensch’i) soylu bir gencin (Paul Aetrides), bir çöl gezegeninde zorluklarla bilenmiş, haksızlığa uğrayan ve küçük görülen ve büyük hayalleri olan (gezegenlerini bir su gezegenine çevirmek) bir halka (Fremenler) liderlik ederek imparatorluğu elegeçirmesi... Hikaye bu... Bize oldukça tanıdık geliyor, sanki tarihten bir sahne.. Frank Herbert İslam’ın yayılmasını düşünmüş olmalı.. Fremenler kitaptaki dilleri, adetleri hatta dinleri (Zen sünni) ile Araplar’a (örnekler için, çeviride bir kısmı İngilizce söyleniş şekilleriyle bırakıldığı için bazıları anlaşılamıyor ), Paul Atreides’ın Kwisatz Haderach (beklenen mesih) olması ile peygambere, karşılarındaki imparatorluk entrikaları ve güçleri ile Bizans’a benziyor. (Ama tarih bilimkurguda bile olsa tekerrürden ibaret değil midir?)

Dune, Yüzüklerin Efendisi’nden farklı olarak kalbimizden çok beynimize hitab ediyor. Belki Dune gibi bir gelecek bekliyor insanlığı...

Batman Begins

Batman Begins Batman Begins:

Christopher Nolan, Christian Bale ve Michael Caine'li Batman Begins bana göre Batman filmlerinin en iyisi. Bruce Wayne'in Batman'e dönüşümünü izlediğimiz kronolojik olarak ilk Batman filmi olan bu film oldukça uzun bir film olmuş. Tam 141 dakika. Ama bence iyi de olmuş. Yönetmen Christopher Nolan'ı Memento filminden tanıyor ve takdir ediyorken "acaba Batman filmi box office yapmalı" diyecek yapımcılar ne derecede filmi Nolan'ın filmi olmasından alıkoyacaklar diye de merak içindeydik. Nolan yapımcıları memnun etmenin yolunu bulmuş ve diğer taraftan da zekice yazılmış bir senaryoyu derli toplu anlatmış. Hem Bruce Wayne'in dönüşümü hem de Gotham City'nin dönüşümü çok güzel oturmuş. Oyuncu kadrosu müthiş. Michael Caine ilerlemiş yaşına rağmen çok iyi. Gary Oldman'ın tiplemesi mükemmel. Hiç abartmadan harika bir karakter çizmiş. Filmdeki aksiyon sahneleri, özellikle Liam Neeson'lu kavga sahneleri ise filmdeki genel başarı çizgisinin çok altında. Oyuncuların "martial arts" konusuna vukufiyet noksanlığını çok kısa ve hareketli yakın planlarla "yutturmaya" çalışan Nolan, Tim Burton'ın gotik atmosferini tedrici olarak oluşturmuş. Gotham City'nin güneş altındaki halinin nasıl olduğunu merak eden Batmanseverler meraklarını bol bol giderecekler. Film bu haliyle bir diğer çizgiroman uyarlaması Spiderman'den kat kat üstün.

Saturday, June 18, 2005

Neden Bilimkurgu?


Posted by Hello

Neden Bilimkurgu?

Don Quijote Türkiye'de Asimov romanlarının macerasını (biraz eksik olsa da) anlatmış. Önerdiği okuma sırasına katılsam da (Türkiyede'ki hemen hemen hiçbir Asimov okuru bu sıraya uyamamıştır) Asimov okumaya başlamak nerden başlanırsa başlansın bilimkurgu evrenine açılmak için doğru rotadır.Ve tekrar Asimov romanlarının basılması harika..

Önemli olan neden bilimkurgu? Neden bilimkurgu iyi edebiyat? Bilimkurgu bize nereye götürüyor? Bilimkurgu sadece uzayda geçen kovboy maceraları olmadığını farketmek için geç değil.. Bilimkurgu diğer kurgu romanların zaman, mekan, olabilirlik kurallarına uymak zorunda değil..İnsan hayalinin en geniş sınırlara ulaşabildiği edebiyat bilimkurgudur. Bilimkurgu ile sadece teknolojinin gideceği yer değil insan psikolojisinin, sosyal yapısının, felsefenin hatta cinselliğinin sınırları zorlanabilir. Ursula Leguin gibi anarşist dünya hayalinizi varolabilecek bir dünyaya kurabilir (Mülksüzler- Dostoyevski'nin Ecinniler'ine anarşist dünya görüşü için bir cevap sayılabilir ve benim için Ecinniler kadar iyi bir edebiyattır). Yine Ursula Leguin gibi insanların tek cinsiyetli olup belli dönemlerde erkek veya kadın oldukları bir dünyada erkek roman kahramanının (Karanlığın Sol Eli) psikolojik durumunu izleyebilirsiniz. Asimov gibi insanlığın geleceğine dair muhteşem bir evren oluşturabilirsiniz. Solaris'te Stanislaw Lem'in yaptığı gibi eğer insanoğlu insan olmayan bir varlıkla nasıl iletişim kurabilir gibi bir felsefi soruya cevap arayabilirsiniz. Ve sonunda bilimkurgu sizi düşündürür, diğer hiçbir edebiyat türünün sağlamadığı kadar geniş ve özgür düşünebilirsiniz. Kendiniz, insanlar ve gelecek hakkında...

Sonuçta nasıl okunursa okunsun bilimkurgu okumak ayrıcalıktır.

Friday, June 17, 2005

Asimov Romanları Hangi Sırayla Okunmalı?

Asimov Romanları Hangi Sırayla Okunmalı:
Bu soru o kadar da önemli mi? Evet, hem de nasıl tahmin edemezsiniz. Bu; "okumakta olduğunuz yazıda önereceğim sırada okumazsanız kaybedeceklerinizi asla bilemezsiniz" anlamına geliyor. Asimov romanlarını uygun sırada ve ana dillerinde satın alabilme şansına sahip ülkelerdeki Asimov okurlarının önemli bir çoğunluğunun ittifak ettiği bir sırayı önereceğim. Bu yazı ve doğru bir sıralama Asimov'u daha iyi anlayabilmek için kilit bir öneme sahip çünkü ülkemizde Asimov romanlarının başına gelenler çiğ yada pişmiş hiçbir tavuğun başına gelmemiştir. Önce kısaca buna değinelim:


Bildiğim kadarıyla Asimov romanlarından biri, (Çelik Mağaralar) ilk önce Baskan Yayınlarının küçük cep kitabı boyutlarında bir baskısıyla dilimize kazandırıldı. Kitabın hacmi ne derece özenli bir tercüme ve baskı olduğu konusunda yoruma yer bırakmıyor. Sonra ardından Altın Kitaplar sade ama garip bir tercümeyle önce Vakıf Serisi'ni bastı. Sonra Robot Serisi aynı yayınevinden basıldı. Bu yayınevinin tercümesi "Sıfırıncı Yasa"yı, "Zeroth Yasası" olarak çevirmişti. (İngilizce Zero=Sıfır, -th=ncı, örn. 5th element=5inci element) Robot Serisi ya tamamlanmıştı yada henüz tamamlanmamıştı İnkılap Yayınevi berbat bir tercümeyle "Vakıf ve Dünya"yı bastı. Robot Serisi'ni ve sonrasından Vakıf Çağı'na tekrar döndüğümüz iki romanı okumadan, bu kitabı okumak Türk okuru için bir facia olacaktı. Daha sonra Altın Kitaplar sebebi meçhul bir şekilde bu kitapların 2., 3. baskılarını yapmadı. Sahaflar fahiş fiyatlarla az sayıdaki kitabı okurlarına satmaya başladıar. Ben ve Mycogen'in diğer editörü sevgili White'la birlikte, okumadığımız - satın alamadığımız 2 kitabı sabahın ilk saatlerinde kapandığımız Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde okuma şansına kavuşabilmiştik. O günlerden sonra bütün kitapları özenli bir şekilde ve doğru sırayla basacak bir yayınevinin çıkmasını bekledik durduk. Sevgili White'ın İthaki Yayınları'nın yetkilileriyle arası iyidir, O da görüştükçe Asimovlardan konu açıyordu. İthaki, Asimov'un ülkemizdeki telif sorunlarıyla uzunca bir süre boğuştuktan sonra, İthaki'nin bu kitapları basacağını Bildirgeç'teki bir yazımda ilk kez ben duyurmuştum. Heyecanla beklemeye başladık. Herşeyin güzel olacağından emindik. Çünkü İthaki bilimkurguyu ülkemize sevdiren önemli yayınevlerinden biriydi. Bu işi doğru yapacaklardı. Ama öyle olmadı...

Önce İthaki'nin telif sorunları yüzünden sadece Vakıf Serisi'ni basabileceğini "içerdeki" ağızlardan öğrendik. Daha sonra Robot Serisi'nin haklarının bir başka yayınevine ait olduğunu öğrendik ve hep bir ağızdan "Ne Alakaaa!??" dedik. Daha önce hiç roman basmamış bir yayıneviydi bu. Hem de bir devlet kurumuydu. Tübitak. Yani Bilim ve Teknik. Robot Serisi'nin akibeti meçhul. Gelelim İthaki'nin ettiklerine!

Önce Foundation'u bastılar. Bu doğru bir hamle. Asimov roman serileri içinde Okunması gereken ilk kitap. Ama ikinci kitap olarak basılan kitap... Ah... Yapılacak en kötü şeyi yaptı İthaki. Kronolojik sırayı takip etti. George Lucas, Star Wars'lara Episode 1'den başlasa bu kadar berbat etmezdi. "Vakıf Kurulurken" seri romanlar içinde kesinlikle ve kesinlikle okunması gereken son kitap! Romanlar hakkında ipucu vermemek için daha fazla açıklama yapmıyorum. Ama siz siz olun serilerin bütün kitaplarını okumadıysanız (Foundation and Earth ve Forward the Foundation hariç) Prelude to Foundation'u okumayın. Kafanız karıştıysa merak etmeyin aşağıya bir liste koydum. Ne yaptın İthaki? Niye yaptın?

Gelelim Asimov romanlarının hangi sırayla okunacağına... Asimov'u önce tanımanız gerek. Bunun için seri olmayan tekil kitaplarından birini en çarpıcısını okumalısınız. Bu ilk kitap önemli. Sonra serilere geçeceksiniz. Eğer bu sıralamaya uyma şansınız olursa bilin ki bir kitabın size verebileceği okuma zevkinin en büyüklerinden biri sizi bekliyor!
İşte sıralama:

1- End Of Eternity (Sonsuzluğun Sonu, tekil kitap)

Vakıf Serisi:
2- Foundation (Vakıf)
3- Foundation and Empire
4- Second Foundation
5- Foundation's Edge (ilk büyük şok)

Robot Serisi:
6- Caves of Steel
7- The Naked Sun
8- The Robots of Dawn (ikinci büyük şok)
9- Robots and Empire
Tekrar Vakıf Serisi:
10- Prelude to Foundation (son şok ve artık başka kitaplar size boş ve anlamsız görünecek)
11- Forward to Foundation
12- Foundation and Earth

Bütün bu kitapları okuduktan sonra seri içinde hayati önemi olmayan ama aynı gerçekliklerde geçen
Kısa Robot Hikayeleri:*The Complete Robot*Robot Dreams*Robot Visions*Gold: The Final Science Fiction Collection
İmparatorluk Romanları:*The Stars, Like Dust*The Currents of Space*Pebble in the Sky

isimli romanları yada tercümelerini okuyabilirsiniz.Ama önce numaralandırılmış sırayı takip etmelisiniz!

Saturday, June 11, 2005

Robotlar

Robotlar

Robot. Çekçe bir kelime. Dünya dillerine kazandıran Karel Capek. TRT'nin siyah-beyaz olduğu dönemlerde Lacek ve Placek'in hikayeleri oynardı ama neyin nesiydi hatırlamıyorum doğrusu... Robotlara dönelim. Burada güzel bir yazı var.

Sırasıyla robotumsular tarihi burada ve burada...

Ayrıca Robotlar ve Edebiyat ve Robotlar ve Sinema...

Robotların ontolojik sorunlarına değinen, çoklarının bütün zamanların en iyi bilimkurgusu dediği Ridley Scott imzalı Blade Runner'ı unutmamak lazım. Tyrell Corp.'un patronu Tyrell, Rutger Hauer'in canlandırdığı Nexus6 serisi robota: "Vaktin varken eğlen, hayatın tadını çıkart" dediğinde "Biyomekaniğin tanrısı nasıl eğleneceğimi de biliyordur" cevabını almıştı. Ve Roy, "yağmurdaki gözyaşları" gibi kaybolup gitmişti. Philip K.Dick üstadımızı da Isaac Asimov üstadla birlikte saygıyla anıyoruz.

Burada da en azından görüntü itibarıyla insan benzeri androidlerin günümüzdeki son halleriyle ilgili bir yazı ve yazı içinde haberi kaynağı bir başka link mevcut.

Üç Robot Kuralı:

1- A robot may not injure a human being, or, through inaction, allow a human being to come to harm. (Bir robot, bir insana zarar veremez yada harekete geçmeyerek zarar görmesine izin veremez.)

2- A robot must obey the orders given it by human beings except where such orders would conflict with the First Law. (Bir robot, bir insan tarafından verilen emirlere uymak zorundadır, 1.kuralla çelişmedikleri sürece...)

3- A robot must protect its own existence as long as such protection does not conflict with the First or Second Law. (Bir robot kendi varlığını korumalıdır, 1. ve 2. kuralla çelişmedikleri sürece...)